Havuz'dan Yöresel Kelimeler
Facebook'ta Paylaş
 

 
HAVUZ  YÖRESİ AGZI SÖZLÜĞÜ 
   
  A
abrıl:  Nisan ayı
acer:  Yeni
ağiş:  Ekmeği tandırdan almak için demirden yapılan bir ucu eğik, bir ucu yassı araç. 
ahbun:  Gübre
alaf:  Hayvanların kışlık yiyeceği, saman, ot
alağız:  Boşboğaz, geveze
aleyçik:  Kulübe
annaç: Karşı, her yerden gözüken açıklık yer
argaç:  Halı, kilim dokumada aradan geçirilen iplik
arık:  Zayıf, cılız
arsınmak: Utanmak, çekinmek
aydın:   Ayçiçeği
ayrıksı:  Kimseye benzemeyen, acayip
azap: Bir yıllık tutulan erkek hizmetçi
   
  B
badal: Yol veya tarladaki girinti çıkıntı, tümsek
bandıra: Himaye, boyunduruk
barhana:  Yük
basmalık:  Gübrelik
bayahtan:  Demin
bayak: Demin, az önce
behlemek: İşaretlemek, sözünü almak
bekitmek: Sağlamlaştırmak, pekiştirmek, sıkıştırmak, sertleştirmek, katılaştırmak.
bellilik:  İz, işaret
benalemek: Afallamak, şaşırmak
bensimek: Benimsemek
beri benzer: Eş, emsal
bıçılgan: Sulu yara, iltihap
bıldır:  Geçen sene
biçik: Buzağı, dana
bir çala: Bir an, bir ara
boduç:  Ağaç testi
boya, sıva çalmak:  Boya badana yapmak, sıvamak
boydak: Yükü olmayan yaya, tek başına
boyunduruk: Öküzlerin boyunlarına takılıp birlikte çalışmayı sağlayan aygıt
bölük: Parça parça ayrılan saç örgüsü
buhari:  Baca
buymak:  Üşümek
bükütmek: Çevirmek, döndürmek
büngüldemek: Topraktan su kaynamak
büvetlemek: Suyun önüne bent yapıp toplanmasını sağlamak
büznüşük: Sıkılan
   
  C
carhadah: Hemen, birden bire
cemek:  Mesesin ucundaki kazıma aracı, sıyırgı
cenik:  Güzel boYnuzlu
cerek:  Uzun ağaç dalı, sırık, dikme
cerge:  Sap ve ot çekme arabası
cıbıl: Çıplak, tembellik nediyle fakir kalan 
cıfıt: Kötü kimse
cımcılık: Ipıslak
cıncık:  Cam eşya, cam
cırcır:   Fermuar
cırındırık:  Sinirli yağsız et
cırnak: Tırnak, pençe
cırnaz: Oyun bozan, mızıkçı
cırrık: Serçeden biraz büyük boz renkli bir kuş
cibelmek:  Şımarmak
cicik: Meme
cil:  Hasır dokumaya yarayan uçlu ot
cillenme:  Çimlenme
cindar: Cinci
corcor: Sulu, cıvık
culuk:  Hindi
cüllüz: cılız adam
cünüt: Su çeken yer, bataklık
   
  Ç
çağnamak: Hayvanların yatıp yuvarlanması
çağşamak: Gevşemek, birbirinden ayrılmak, eskimek. 
çağşıt:  Bozuk
çakıldak:  Hayvanların karın ve kuyruk kısmına yapışan kurumuş dışkı
çalgı:  Karamuk çalısından yapılan ahır süpürgesi
çalgın: Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin
çalık:  Kötürüm, inmeli, sakat. 
çalkama:  Ayran
çamtı:  Tavan
çarkıt:  Bozuk, arızalı, eski
çarpı: Beyaz badana toprağı
çaynık: Çaydanlık
çec: Tahıl yığını
çelgi :  Başa bağlanan bant
çelgi: Anla bağlanan yazma,yemeni
çem: Çayır kesiği
çemkirmek:                     Köpeğin durduğu yerde kesik kesik havlaması
çengel: Köpeklerin boğzına takılan dikenli tasma
çerçi: Seyyar satıcı
çeten:  Saman arabası
çevirme :  Etrafı duvarla veya çitle çevrilmiş küçük bahçe.
çevlik:  Su çevirisi
çıngı :  Kıvılcım
çıpkı: İnce, uzun deynek
çırakman:   Çıra, mum ve idare konulan askı
çıtak:  Boynuzları düzgün ay şeklinde olan öküz
çıtırık: Sarp, dolaşık, karışık
çıtlık: Ahır süpürgesi
çiğit:  Meyve çekirdeği
çiğrimek: Nefret etmek, tiksinmek
çilingir:  İri gözlü kalbur
çimmek:  Yıkanmak
çipil:  Sulu çayırlık yer
çir:  Meyve kurusu
çit:  Bir çeşit basma kumaş
çor:  Hastalık
çorak:  Tuzlu 
çoştar: Her işe burnunu sokan, fazla atılgan
çot:  Çarpık
çöksek: Çökük, alçak
çömçe: Kepçe, büyük kaşık
çörnüşük:  Eli ayağı birbirine dolaşan, beceriksiz
çunmak: İmrenmek, heveslenmek
çüvelmek:  Diklenmek, dikilmek
   
  D
dalazlamak: Eti, yiyecekleri hafif ateşte kavurmak
daralmak: Sıkıntıya düşmek
değirmi: Yuvarlak
değnik:  Midesine dokunmuş
depeldüş: Saçma sapan
derma: Egzama, temriye
devamsız Çok ve münasebetsizce konuşan, dik sözlü
devlik:  Hazırlık
devre:  Ters, yanlış, arka yüz
devrişik: söylenmesi zor, ters
dıkız: sıkı, sıkışık
dırıl: Adi kaput bezi
dıvrak: Hafif, kullanışlı, kıvrak
dinelmek:  Ayakta durmak
dişlek:  İri dişli
divdirmek: Fışkırmak
dolak: Çobanların çarık giymeden önce bacaklarına sardıkları bez ya da yün sargı, tozluk. 
döküm: Verim
döşürücü:  Dilenci
döşürüklü: Derli toplu olan, düzenli, becerikli
dulda: Esinti olmayan korunaklı yer
duluk:  Yanak
düğürcek:  Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur
düşek:  Vurulan bir kimsenin düşüp öldüğü yer, yatır olduğuna inanılan yer.
   
  E
ebemkuşağı: Gökkuşağı
ede:  Ağabey
ede:  Büyük kardeş, ağabey. 
eğirşek:  Yün eğirme aleti iğin ağaç ve kemikten yapılmıış başlığı
ehvan: Zayıf, pek olgunlaşmamış
ekşilik:  Hamur mayası
elbir: İşbirlikçi
eleva: Beceriksiz, tembel, başı boş
ellaham: Galiba, Allah bilir, Allahualem
emlemek:  İlaçlamak
endemli: Becerikli
evcimen:  Evine düşkün kadın
evecen:  Aceleci
evirmek: Ekmek açmak, ekmek pişirmek
evlik:  Kiler
evmek: Acele etmek, acele ettirmek
evrağaç:  Ekmek çevirme aracı
evreağaç: Sac üstünde ekmek çevirmeye yarayan yassı tahta araç
evsin: Avlanırken avcıların gizlendiği yer
   
  F
fanlamak: Gürültü ya da üşütmekten dolayı baş ya da kulak uğuldamak. 
farda:  Duvar kilimi
farımak: Yorulmak, yorulmak halsiz düşmek
fıkrımak:  Ekşimek
fırdolayı: Etraflıca, çepeçevre
fışkı: At, eşek gübresi
firek: Kilit
firez: Biçilmiş tarlada kalan ekin kökleri
firik:  Olgunlaşmaya başlayan tahıldan ütülerek elde edilen çerez
   
  G
garipsemek:  Özlemek
gaydalı: Gösterişli hareketler yapan kimse
gejgere: Gübre taşımaya yarayan sedye şeklinde bir çeşit araç
gelani:  Tarla faresi
gelik:  Boynuzlu koç, koyun
gercik:  Yapmacık tavırlı, kuruntulu
gever: İnce su yolu, ark
gıvış:  Koyun-keçi gübresi
gicimik:  Uyuz hastalığı
gicişmek:  Kaşınmak
gidik:  Oğlak
gilik:  Simite benzer tandır ekmeği
göbelek:  Mantar
gödek:  Kuyruksuz kümes hayvanı, kısa
göğ:  Olgunlaşmamış ekin, meyve
görelmek: Sırtüstü yatmak
göresimek: Göreceği gelmek, özlemek
görüm: Kocanın kız kardeşi, görümce
gözer:  Buğday, toprak vb. şeyler elenen iri gözlü büyük kalbur.
gücük:  Şubat ayı
gürneş:  Sıcağın etkisiyle koyunların bir araya toplanıp başlarının birbirlerinin altına sokarak dinlenme durumu 
gürük:  Küçük kulaklı koyun-keçi
güvez: Aç gözlü insan
   
  H
hapahap: Ansızın karşılaşma
harıs: Ekilmem,iş tarlada yetişen otlar
havakmak: Yara cerahatlenmek, şişip azmak
hay etmek: Yüksek sesle bağırmak
hayhaşem: Habire, durmadan
hedik:  Kaynatılarak pişirlmiş buğday
helhel: Atmacadan küçük bir çeşit yırtıcı kuş
helik:  Parça taş
hellemek:  Kuşları ürkütüp kaçırmak.
herk:  Çift sürme, sürülmüş tarla
herslenmek: Kızmak, hiddetlenmek
heyiklemek: Hayvan korkarak kulak kabartmak, kuşkulanmak
hezan:  Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç, kiriş,
hınık: Burundan, genizden konuşan kimse
hıntımı kesilmek: Gücü kalmamak
hışhamur olmak: Çok yorulmak
him:  Bina temeli
holamak: Üstüne yürümek
hontumuş:  Kocamış
horanta: Ev halkı
hoylamak: Sığır sürmek
hozan:  Ekin biçildikten sonra tarlada kalan saplar, anız
höllük:  Kundak çocuklarının altına konulan elenmiş ince toprak.
hörlemek: Üzerine atılmak, saldırmak
   
  I-İ
ılıngaç: Küçük çocuk salıncağı.
ımırsık: Sinsi, içinden pazarlıklı
ıslı: Yıkanmak için suya yatırılmış şeyler
ısmarıç:  Sipariş
ibicek:  Bir şeyi bölüşmek için çekilen kur'a
iğ:  Yün eğirmeye aleti
iğim: Halı, kilim gibi şeyleri dokumaya yarayan tezgâh
işlik:  Gömlek
işmar:  İşaret, göz kırpma
izlam olmak: Anlaşmak
   
  K
kabayel: Güneyden esen rüzgâr, lodos
kakırdak: Eritilmiş iç yağı veya kuyruk yağından kalan posu
kalak: Tezek yığını
kalık:  Evde kalmış, evlenememiş 
kamalak:  Bebek başlığı
kanere:  Doymak bilmeyen
kanırmak: Bir şeyi bir araçla yerinden oynatmak, bükmek
kanrık: Aksi ters insan
karağı:  Demirden yapılmış ucu çengelli ot çekme aracı
karakış: Aralık ayı
karış vermek: Beddua etmek
karış:  Beddua
kasmak: Bölmek, küçültmek
katık:  Ayran
kavurga:  Kavrulmuş buğday çerezi
kaydalanmak: Çalımlı yürümek
kayım: Sağlam
kayıt görmek: Hazırlanmak
keçe:  Çoban kepeneği
keçeşme:  Uyuşma
kekil: Alna dökülen kısa saç, perçem
kekil: Kakül, perçem
kekilbastı: Saç tokası
kele: "Ayol", "yahu" anlamında kullanılan kadın ünlemi
kelek:  Bir çeşit zil, çan
kelek:  Hayvanların boynuna takılan çan, çıngırak
kelep:  İplik çilesi
kelete: Hemen kullanılmak için öğütülen az ölçüde buğday
kelik:  Ayakkabı
kelik:  Eski ayakkabı
kemçik:  Ağzı eğri
kemçilmek: Kesici şeylerin körelmek
kemdilemek: Kin gütmek, hakkında kötülük düşünmek
kemk:  Dokuma tezgahı
kepir: Verimsiz, kıraç toprak
kerc:  Kinayeli, alaylı
kerme:  Basılmış koyun gübresi
kerme:  Sıkıştırılmış koyun tezeği
kertik: Çentik
kertmek: Ağacı çentikleyerek oymak
kes:  Otların dövülmesi ile elde edilen saman
kes:  Yeşil tarla bitkilerinden öğütülmüş yem
kesek:  Katı toprak topağı
kesek:  Sıkışmış kuru toprak parçası
keskenmek: Eli ya da bir şeyle vuracak gibi yapmak
keş:  Kurutulmuş yoğurt
ketirme: Kaynatılarak ve limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti
keyveni:  Yemekçi kadın
kıbal: Benzer
kılavlamak:  Tırpan ve bıçak gibi kesici aletleri bilemek
kıncıfır:  Burun kıvıran
kıncıtmak: Ezmek, örselemek
kındıra:  Sulu yerlerde biten ince uzun yapraklarının kenarları keskin, ucu diken gibi bir çeşit çayır otu
kıpçınmak:  Kur yapmak
kırma (2): Hayvanlara yedirilmek üzere değirmende ezdirilmiş her türlü tahıl
kırma: Ot bitmeyen kır, bayır
kırtlama: Şekeri dişiyle keserek çayla içmek
kısmık:  Cimri
kıstalamak: Sıkıştırmak, baskı yapmak, bunaltmak
kıtmir:  Cimri
kıvratma: Kalın ip
kıvratmak:  İpi bükmek
kilte: Kemer tokası
kinaş:  Sarışın
kirkit: Halı, kilim gibi şeyleri dokumaya yarayan demir tarak
kirtik:  Ufalanmış sabun parçası
kirtikli:  Kenarı tırtıklı 
kis: Taş, kum, kil ile karışık sert toprak katmanı
kişifleme:  Gizlice gözetleme
kişkişlemek: Köpeği saldırması için kışkırtmak
kizir: Köy bekçisi
kolçak: Kola  geçirilen kolluk
kopmak: Koşmak
koşam: Avuç
kölük:  Boynuzsuz
kömbe: İki sac arasında ya da külde pişirilen mayasız ekmek
kömçek Ot kökü
kömeli: Toplu, birikmiş, yığılmış
köpümek: Yorgan, yatak, şilte gibi şeyleri kalın ve aralıklı sıkıca dikmek
körcükmek: İçine kapanmak, yeteneklerini kaybetmek
körelmek: Bıçak, balta gibi şeylerin ağızları kesmez olmak
kösgüç:  Köz karıştırıcı
kösnü :  Köstebek
kösüre:  Bileme taşı 
kötelemek: Bir şeyi kaldırıp atmak, fırlatmak
kötülenmek: Bakımsız kalmak, zayıflamak
köynek:  Bir tür fanila
köynek:  İçlik, iç çamaşırı üstü
köztavası:  Sobadan köz alma küreği
kubaşık:  Bir çobanın baktığı, birbirine katılmış birkaç sürü
kula: Gövdesi koyu sarı, kuyruğu ve yelesi siyah at.
kulun :  Tay
kurtlu: Kıskanç
kuruluk:  Ağıl ve ahırlarda hayvanların altına yayılan kuru gübre
küfle: Tandırda ateşin yanmasını sağlayan hava deliği
külemek:  Hayvanı yere yatırmak
külte: Balta ya da keserin çivi çakılan yanı
kümük:  Küt burun
kün:  Saman tozu
künkül:  Kakül, ibik
künkül:  Kuşların tepelerindeki sorguç, 
kürük:  At, eşek yavrusu
kürün:  Ağaçtan ya da taştan yapılmış, hayvanların su içmesi için uzun su kabı 
küskü: Taş kaldırmada kullanılan basit kaldıraç
küşüm:  Kaygı
küt: Kötürüm, yürüyememiş çocuk
küt: Tandıra pişirilmek için yapıştırılan hamurdan düşen parçalar.
   
  L
lalık:  Dilsiz
leğençe:  Küçük leğen
leh:  Ölünün yerleştirildiği mezardaki bölüm
loğ:  Damdaki toprağı sıkıştırmada kullanılan silindir biçimindeki taş
lölük:  İçi patetes, kıyma, pancar yaprağından oluşan sac böreği
   
  M-N
malamat: Sıkıntı, üzüntü, rezillik
manık:  Kedi yavrusu
masak:  Şakacı
maşala: Ekilmek için ayrılmış toprak parçası, evlek
mazı: Halı tezgahkarında halını sarıldığı ağaçlar
melefe: Yatak ve yorgan çarşafı. 
mengirde:  Yünden örülmüş hayvan boyun bağı, tasma
mercik:  Tavşan yavrusu
meret:  Olumsuz şey
mertek:  Damın üzerindeki kısa ağaç örtü
meses:  Hayvan sürmede kullanılan ucu çivili çiftçi sopası
mırtat: Ters
mıtırıp:  Cimri
mil:  Misket
mileves: Beceriksiz
miraketlenmek: Nikahlanmak
miril: Bulanık suların dibine çöken çamur, bataklık
mitil: Yatak
mozzik: Küçük genç öküz
mucur:  Bir tür tahıl ölçeği
mustur: Suçlu olduğu halde suçsuz görünmeye çalışan, suçunu gizleyen.
musur:  Hayvan yemliği
nan: Arpa unundan yapılan ekmek
narpız:  Nane
   
  O-Ö
ohba: Bilgiçlik taslayan
omaç: Kızgın tereyağı üzerine doğranan ekmekle yapılan yemek
orbuk: Doymak bilmeyen
otluk:  Kış için kurutulmuş ot yığını. 
ödek: Zarar ödentisi
öğkerlenmek  Yüreği kabarmak, ağlamak
öğürcelik:  Bebek önlüğü
örk: hayvanları zincirle yere bağlayan kazık,
örtme: Evin girişine yapılan önü açık kulübe
örtü: Yatak
öykünmek:  Taklit etmek
   
  P-R
pağaç:  Tuzsuz ve mayasız hamurdan pişirilen çörek, poğaça.
pahıl:  Cimri
part:  Karın
partal:  Palavra, yalan
paşa:  Büyük kardeş, ağabey
pavkırmak: Ateş birden tutuşmak
payalanmak:  Kendini beğenme, övünmek
paysınmak: Önemsemek, dikkate almak
pernek:  Birçok kimsenin otlatılmak için bir araya toplanmış hayvanları. 
peş:  Etek
peyik: Şalvar ve donun üçgen biçimindeki ağı
pezik: Koyu pembe
pırtı :  Kumaş
pıskırmak: Aksırmak
piçekli:  Havuç
pinnik :  Kümes
pöçük:  Uç, köşe
pöçükçü:  Çoban yamağı
pöhrek:  Yeraltında kapalı su yolu, künk
pöslük: Çöplük
pür:  Yaprak
rapata: Lavaşı tandıra yapıştırmak için kullanılan, içi ot ya da paçavra dolu, yastık biçiminde araç
   
  S
sabındırık: Kağnı dingilinin yanmaması için sürülen sabun suyunu konulduğu boynuzdan kap
saçı:  Düğün hediyesi
saçkı:  Ekmek pişirmek için fırında ve tandırda yakılan iri samanla karıştırılmış davar gübresi.
sadır:  Fide
sahtiyan: İşlenmiş deri
salıkcı:  Düğün habercisi
salıkçı: Kız evine, düğüncünün geleceğini bildiren adam
sası:  Pis kokulu
seğirtmek:  Köpeğin saldırması, havlaması
seklem:  Yünden dokunmuş çuval
sergen:  Tahıl kurutmaya yarayan yer
serpenek: Dam saçağı
sıkım: Avuç içinde sıkılmış miktarda, tutam
sıncıkmak:  Sabırsızlanmak
sıracalı: Deli
sırımak:  Yorgan, şilte gibi şeyleri iri iri aralıklı dikmek
sırkıtmak:  Süzmek
sırsıl:  İnatçı, pes etmez 
sıyırgı: Kar ve saman temizlemek için yapılmış araç
sıyrık: Edepsiz
sifli:  Kirli, pasaklı
siftimek: Kemik üstündeki etleri ayıklamak. 
siğeç:  Duvarın yıpranmaması için üstüne çekilen taş çit
siğmek: Kedi, köpek gibi hayvanlar işemek
soharıç:  Çorba sosu
sohranmak:  Söylenmek
soku:  Dibek
sokum:  Lokma
soluğan: Soluk soluğa, tıknefes
sormuk: Bebeklere tülbent içine tatlı konularak yapılan emzik
soyka:  Aksi şey
sölpük:  Pörsümüş, gevşek
sufat: Yüz, çehre
suluk:   Banyo
sumsuk:  Yumruk
sümüye:  Görmeden, bilmeden, ezbere
sürgüç:  Bulaşık bezi
süve: Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve
süyüm :  Bir çeşit uzunluk ölçüsü
süyüm: El ölçüsü, karış, bir parça iplik
salahana: Yaramaz, başıboş, tembel 
   
  Ş
şebit:  Yufka
şeddat:  Sinirli, şiddet yanlışı
şelek:  Sırtta taşınan yük
şergada:  Yaramaz, kavgacı
şevşiri :  Çapraz, ters
şevşiri :  Eğri, çarpık, çapraz, ters
şıvgın:  Karla karışık sepken yağış
şipik: Hasta gözdeki çapak
şire: Her çeşit tatlı
şişek:  Genç koyun
şor:  Söz
şörük: Salya
   
  T
talaz: Kuvvetli yel
tama: Hani, hani ya
tap: Güç, kuvvet
tapıklamak: Birini beğenerek sırtını sıvazlamak
tapıl:  Biçilmiş ekin ot
tatavı: İyi pişmemiş yemek
tavatır: Çok iyi, çok güzel, eşsiz
tavlı: Etlenmiş, olgunlaşmış
tavlı: Semiz, besili
tavsır: Fotoğraf, resim
taykeş: Tekleri birbirine uymayan, tek kalan
tebelleş olmak: Dadanmak, başa bela olmak
teberik: Armağan
teleme: Bir çeşit çocuk oyuncağı, topaç
telis: Keten ya da kendirden yapımış seyrek çuval
teltel: Pişmaniye
teltik:  Dolaşık, karışık
teltik:  Söylenmesi zor
temek:  Saman atılan pencere
tenetene: Dantel
tengirşek: Yün eğirmeye yarayan tahtadann yapılmış alet, iğ
tepeleme: Taşacak şekilde, boş bırakılmaksızın
tepik:  Tekme
tepme: Kıldan ya da yünden yapılmış büyük çuval
terek: Tavuk kümeslerindeki tünek. 
terlik:  Takke, külah
teşt:  Büyük leğen
tevir tevir: Çeşit çeşit
tevzir: Laf taşıyan
tığ: Savrulmamış harman yığını
tığlamak: Tepeleme doldurmak
tırampa: Takas, değiş tokuş
tıstımbıl: Karnı iyice doymuş, besili
tike:  Kurutulmuş et
tinko: Alıngan, çabuk darılan
tirendez: Titiz, temiz, süslü giyinen
toht:  Hayvanların boynuna bağlanan demir halka
tomas:  Yağ oranı yüksek yoğurttan yapılan bir çeşit tulum peyniri 
tombalak atmak: Takla atmak
tomus:  Temmuz ayı
tomuslan: Hamam böceği, kara böcek
topaç: Sıva yapmak için hazırlanmış çamur topağı
toplayıcı:  Dilenci
töllü: Ucuz, uygun
tuluk:  Tulum deri
tuman: Don, şalvar
tummak: Suya dalmak, suya batmak
tump:  Tarla sınırı
tusmak: Saklanmak
tülü: Erkek davar
   
  U-Ü-V
uflak: Büyük mutfak bıçağı
uğra:  Hamurun açılması için kullanılan un
uğrun:  Gizli
umsuluk olmak: Bir şeyi elde etmek için çok beklemek
uşak: Erkek çocuk
ütmek: Ateşe tutmak
varmak: Evlenmek
verep:  Bayır, eğimli yer
vesek:  İpotek, rehin
vessiz Yersiz, ilgisiz, münasebetsiz
   
  Y
yağırnı:  Sırt
yağlık:  Başörtüsü
yarma:  Dibekte, sokuda dövülmüş buğday
yarmak:  Hırsızlık yapmak
yasanlamak: Kestirmek, öngörmek
yazı:  Kır
yeğnik:  Hafif
yel:  Ağrı, sızı, romatizma
yelpik:  Ağrı, sızı, romatizma
yılbırt yılbırt: Parıl parıl
yirik:  Yırtık
yoğurt, süt çalmak:  Mayalamak
yumuş: çocuğa görev  verme
yapma: Elle biçim verilen tezek.
yaymak: Otlatmak
yekinmek: Bir eylem yapmaya davranmak. 
   
  Z
zağlatmak: İpin açılması, boşalması
zağlı: güçlü, besili
zahra: Tahıl, zahire
zavar: Hayvanlara yedirilmek için hazırlanan tahıl kırması
zerin: Kılçıksız buğday
zerze:  Kapı mandalı
zevle: Öküzün boyunduruktan çıkmaması için, boyunduruğa geçirilmiş eğri demir ya da ağaç 
zıllımak:  Oyun bozanlık yapmak
zıpçık: Kamıştan yapılmış düdük
zıpır: İri yarı, güçlü
zırbık:   Mayısla karışık kaygan çamur
zibil:  Çer-çöp, süprüntü, gübre
ziyaret: Yatır
zoğ: Biçildiği yerde duran ot, ekin(1) arka sırt(2)
zoğlamak: Uzunlamasına kesmek
  530 Kelime                                             
                                          Hazırlayan: Selami YILDIRIM
GAZETE OKU
 

---www.wepsiten.tr.gg---



------

HABERLER
 
 
DUYURU PANOSU

---www.wepsiten.tr.gg---

SİTEYE RESİM, ŞİİR VEYA BAŞKA BİR ŞEY EKLETMEK İSTEYENLER gedizemek5858@hotmail.com ADRESİNE MAİL ATABİLİRLER

------

GAZETE OKU
GÜNÜN SÖZÜ
 
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
ANA SAYFA - ZİYARETÇİ DEFTERİ - HAVUZDAN FOTOĞRAFLAR - VİDEO - HAVUZDAN ŞİİRLER - HİO - SOHBET SAYFASI - İLAHİ DİNLE Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol