|
HAVUZ YÖRESİ AGZI SÖZLÜĞÜ |
|
|
|
A |
abrıl: |
Nisan ayı |
acer: |
Yeni |
ağiş: |
Ekmeği tandırdan almak için demirden yapılan bir ucu eğik, bir ucu yassı araç. |
ahbun: |
Gübre |
alaf: |
Hayvanların kışlık yiyeceği, saman, ot |
alağız: |
Boşboğaz, geveze |
aleyçik: |
Kulübe |
annaç: |
Karşı, her yerden gözüken açıklık yer |
argaç: |
Halı, kilim dokumada aradan geçirilen iplik |
arık: |
Zayıf, cılız |
arsınmak: |
Utanmak, çekinmek |
aydın: |
Ayçiçeği |
ayrıksı: |
Kimseye benzemeyen, acayip |
azap: |
Bir yıllık tutulan erkek hizmetçi |
|
|
|
B |
badal: |
Yol veya tarladaki girinti çıkıntı, tümsek |
bandıra: |
Himaye, boyunduruk |
barhana: |
Yük |
basmalık: |
Gübrelik |
bayahtan: |
Demin |
bayak: |
Demin, az önce |
behlemek: |
İşaretlemek, sözünü almak |
bekitmek: |
Sağlamlaştırmak, pekiştirmek, sıkıştırmak, sertleştirmek, katılaştırmak. |
bellilik: |
İz, işaret |
benalemek: |
Afallamak, şaşırmak |
bensimek: |
Benimsemek |
beri benzer: |
Eş, emsal |
bıçılgan: |
Sulu yara, iltihap |
bıldır: |
Geçen sene |
biçik: |
Buzağı, dana |
bir çala: |
Bir an, bir ara |
boduç: |
Ağaç testi |
boya, sıva çalmak: |
Boya badana yapmak, sıvamak |
boydak: |
Yükü olmayan yaya, tek başına |
boyunduruk: |
Öküzlerin boyunlarına takılıp birlikte çalışmayı sağlayan aygıt |
bölük: |
Parça parça ayrılan saç örgüsü |
buhari: |
Baca |
buymak: |
Üşümek |
bükütmek: |
Çevirmek, döndürmek |
büngüldemek: |
Topraktan su kaynamak |
büvetlemek: |
Suyun önüne bent yapıp toplanmasını sağlamak |
büznüşük: |
Sıkılan |
|
|
|
C |
carhadah: |
Hemen, birden bire |
cemek: |
Mesesin ucundaki kazıma aracı, sıyırgı |
cenik: |
Güzel boYnuzlu |
cerek: |
Uzun ağaç dalı, sırık, dikme |
cerge: |
Sap ve ot çekme arabası |
cıbıl: |
Çıplak, tembellik nediyle fakir kalan |
cıfıt: |
Kötü kimse |
cımcılık: |
Ipıslak |
cıncık: |
Cam eşya, cam |
cırcır: |
Fermuar |
cırındırık: |
Sinirli yağsız et |
cırnak: |
Tırnak, pençe |
cırnaz: |
Oyun bozan, mızıkçı |
cırrık: |
Serçeden biraz büyük boz renkli bir kuş |
cibelmek: |
Şımarmak |
cicik: |
Meme |
cil: |
Hasır dokumaya yarayan uçlu ot |
cillenme: |
Çimlenme |
cindar: |
Cinci |
corcor: |
Sulu, cıvık |
culuk: |
Hindi |
cüllüz: |
cılız adam |
cünüt: |
Su çeken yer, bataklık |
|
|
|
Ç |
çağnamak: |
Hayvanların yatıp yuvarlanması |
çağşamak: |
Gevşemek, birbirinden ayrılmak, eskimek. |
çağşıt: |
Bozuk |
çakıldak: |
Hayvanların karın ve kuyruk kısmına yapışan kurumuş dışkı |
çalgı: |
Karamuk çalısından yapılan ahır süpürgesi |
çalgın: |
Sıcak veya soğuktan gelişemeyerek cılız kalan ekin |
çalık: |
Kötürüm, inmeli, sakat. |
çalkama: |
Ayran |
çamtı: |
Tavan |
çarkıt: |
Bozuk, arızalı, eski |
çarpı: |
Beyaz badana toprağı |
çaynık: |
Çaydanlık |
çec: |
Tahıl yığını |
çelgi : |
Başa bağlanan bant |
çelgi: |
Anla bağlanan yazma,yemeni |
çem: |
Çayır kesiği |
çemkirmek: |
Köpeğin durduğu yerde kesik kesik havlaması |
çengel: |
Köpeklerin boğzına takılan dikenli tasma |
çerçi: |
Seyyar satıcı |
çeten: |
Saman arabası |
çevirme : |
Etrafı duvarla veya çitle çevrilmiş küçük bahçe. |
çevlik: |
Su çevirisi |
çıngı : |
Kıvılcım |
çıpkı: |
İnce, uzun deynek |
çırakman: |
Çıra, mum ve idare konulan askı |
çıtak: |
Boynuzları düzgün ay şeklinde olan öküz |
çıtırık: |
Sarp, dolaşık, karışık |
çıtlık: |
Ahır süpürgesi |
çiğit: |
Meyve çekirdeği |
çiğrimek: |
Nefret etmek, tiksinmek |
çilingir: |
İri gözlü kalbur |
çimmek: |
Yıkanmak |
çipil: |
Sulu çayırlık yer |
çir: |
Meyve kurusu |
çit: |
Bir çeşit basma kumaş |
çor: |
Hastalık |
çorak: |
Tuzlu |
çoştar: |
Her işe burnunu sokan, fazla atılgan |
çot: |
Çarpık |
çöksek: |
Çökük, alçak |
çömçe: |
Kepçe, büyük kaşık |
çörnüşük: |
Eli ayağı birbirine dolaşan, beceriksiz |
çunmak: |
İmrenmek, heveslenmek |
çüvelmek: |
Diklenmek, dikilmek |
|
|
|
D |
dalazlamak: |
Eti, yiyecekleri hafif ateşte kavurmak |
daralmak: |
Sıkıntıya düşmek |
değirmi: |
Yuvarlak |
değnik: |
Midesine dokunmuş |
depeldüş: |
Saçma sapan |
derma: |
Egzama, temriye |
devamsız |
Çok ve münasebetsizce konuşan, dik sözlü |
devlik: |
Hazırlık |
devre: |
Ters, yanlış, arka yüz |
devrişik: |
söylenmesi zor, ters |
dıkız: |
sıkı, sıkışık |
dırıl: |
Adi kaput bezi |
dıvrak: |
Hafif, kullanışlı, kıvrak |
dinelmek: |
Ayakta durmak |
dişlek: |
İri dişli |
divdirmek: |
Fışkırmak |
dolak: |
Çobanların çarık giymeden önce bacaklarına sardıkları bez ya da yün sargı, tozluk. |
döküm: |
Verim |
döşürücü: |
Dilenci |
döşürüklü: |
Derli toplu olan, düzenli, becerikli |
dulda: |
Esinti olmayan korunaklı yer |
duluk: |
Yanak |
düğürcek: |
Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur |
düşek: |
Vurulan bir kimsenin düşüp öldüğü yer, yatır olduğuna inanılan yer. |
|
|
|
E |
ebemkuşağı: |
Gökkuşağı |
ede: |
Ağabey |
ede: |
Büyük kardeş, ağabey. |
eğirşek: |
Yün eğirme aleti iğin ağaç ve kemikten yapılmıış başlığı |
ehvan: |
Zayıf, pek olgunlaşmamış |
ekşilik: |
Hamur mayası |
elbir: |
İşbirlikçi |
eleva: |
Beceriksiz, tembel, başı boş |
ellaham: |
Galiba, Allah bilir, Allahualem |
emlemek: |
İlaçlamak |
endemli: |
Becerikli |
evcimen: |
Evine düşkün kadın |
evecen: |
Aceleci |
evirmek: |
Ekmek açmak, ekmek pişirmek |
evlik: |
Kiler |
evmek: |
Acele etmek, acele ettirmek |
evrağaç: |
Ekmek çevirme aracı |
evreağaç: |
Sac üstünde ekmek çevirmeye yarayan yassı tahta araç |
evsin: |
Avlanırken avcıların gizlendiği yer |
|
|
|
F |
fanlamak: |
Gürültü ya da üşütmekten dolayı baş ya da kulak uğuldamak. |
farda: |
Duvar kilimi |
farımak: |
Yorulmak, yorulmak halsiz düşmek |
fıkrımak: |
Ekşimek |
fırdolayı: |
Etraflıca, çepeçevre |
fışkı: |
At, eşek gübresi |
firek: |
Kilit |
firez: |
Biçilmiş tarlada kalan ekin kökleri |
firik: |
Olgunlaşmaya başlayan tahıldan ütülerek elde edilen çerez |
|
|
|
G |
garipsemek: |
Özlemek |
gaydalı: |
Gösterişli hareketler yapan kimse |
gejgere: |
Gübre taşımaya yarayan sedye şeklinde bir çeşit araç |
gelani: |
Tarla faresi |
gelik: |
Boynuzlu koç, koyun |
gercik: |
Yapmacık tavırlı, kuruntulu |
gever: |
İnce su yolu, ark |
gıvış: |
Koyun-keçi gübresi |
gicimik: |
Uyuz hastalığı |
gicişmek: |
Kaşınmak |
gidik: |
Oğlak |
gilik: |
Simite benzer tandır ekmeği |
göbelek: |
Mantar |
gödek: |
Kuyruksuz kümes hayvanı, kısa |
göğ: |
Olgunlaşmamış ekin, meyve |
görelmek: |
Sırtüstü yatmak |
göresimek: |
Göreceği gelmek, özlemek |
görüm: |
Kocanın kız kardeşi, görümce |
gözer: |
Buğday, toprak vb. şeyler elenen iri gözlü büyük kalbur. |
gücük: |
Şubat ayı |
gürneş: |
Sıcağın etkisiyle koyunların bir araya toplanıp başlarının birbirlerinin altına sokarak dinlenme durumu |
gürük: |
Küçük kulaklı koyun-keçi |
güvez: |
Aç gözlü insan |
|
|
|
H |
hapahap: |
Ansızın karşılaşma |
harıs: |
Ekilmem,iş tarlada yetişen otlar |
havakmak: |
Yara cerahatlenmek, şişip azmak |
hay etmek: |
Yüksek sesle bağırmak |
hayhaşem: |
Habire, durmadan |
hedik: |
Kaynatılarak pişirlmiş buğday |
helhel: |
Atmacadan küçük bir çeşit yırtıcı kuş |
helik: |
Parça taş |
hellemek: |
Kuşları ürkütüp kaçırmak. |
herk: |
Çift sürme, sürülmüş tarla |
herslenmek: |
Kızmak, hiddetlenmek |
heyiklemek: |
Hayvan korkarak kulak kabartmak, kuşkulanmak |
hezan: |
Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç, kiriş, |
hınık: |
Burundan, genizden konuşan kimse |
hıntımı kesilmek: |
Gücü kalmamak |
hışhamur olmak: |
Çok yorulmak |
him: |
Bina temeli |
holamak: |
Üstüne yürümek |
hontumuş: |
Kocamış |
horanta: |
Ev halkı |
hoylamak: |
Sığır sürmek |
hozan: |
Ekin biçildikten sonra tarlada kalan saplar, anız |
höllük: |
Kundak çocuklarının altına konulan elenmiş ince toprak. |
hörlemek: |
Üzerine atılmak, saldırmak |
|
|
|
I-İ |
ılıngaç: |
Küçük çocuk salıncağı. |
ımırsık: |
Sinsi, içinden pazarlıklı |
ıslı: |
Yıkanmak için suya yatırılmış şeyler |
ısmarıç: |
Sipariş |
ibicek: |
Bir şeyi bölüşmek için çekilen kur'a |
iğ: |
Yün eğirmeye aleti |
iğim: |
Halı, kilim gibi şeyleri dokumaya yarayan tezgâh |
işlik: |
Gömlek |
işmar: |
İşaret, göz kırpma |
izlam olmak: |
Anlaşmak |
|
|
|
K |
kabayel: |
Güneyden esen rüzgâr, lodos |
kakırdak: |
Eritilmiş iç yağı veya kuyruk yağından kalan posu |
kalak: |
Tezek yığını |
kalık: |
Evde kalmış, evlenememiş |
kamalak: |
Bebek başlığı |
kanere: |
Doymak bilmeyen |
kanırmak: |
Bir şeyi bir araçla yerinden oynatmak, bükmek |
kanrık: |
Aksi ters insan |
karağı: |
Demirden yapılmış ucu çengelli ot çekme aracı |
karakış: |
Aralık ayı |
karış vermek: |
Beddua etmek |
karış: |
Beddua |
kasmak: |
Bölmek, küçültmek |
katık: |
Ayran |
kavurga: |
Kavrulmuş buğday çerezi |
kaydalanmak: |
Çalımlı yürümek |
kayım: |
Sağlam |
kayıt görmek: |
Hazırlanmak |
keçe: |
Çoban kepeneği |
keçeşme: |
Uyuşma |
kekil: |
Alna dökülen kısa saç, perçem |
kekil: |
Kakül, perçem |
kekilbastı: |
Saç tokası |
kele: |
"Ayol", "yahu" anlamında kullanılan kadın ünlemi |
kelek: |
Bir çeşit zil, çan |
kelek: |
Hayvanların boynuna takılan çan, çıngırak |
kelep: |
İplik çilesi |
kelete: |
Hemen kullanılmak için öğütülen az ölçüde buğday |
kelik: |
Ayakkabı |
kelik: |
Eski ayakkabı |
kemçik: |
Ağzı eğri |
kemçilmek: |
Kesici şeylerin körelmek |
kemdilemek: |
Kin gütmek, hakkında kötülük düşünmek |
kemk: |
Dokuma tezgahı |
kepir: |
Verimsiz, kıraç toprak |
kerc: |
Kinayeli, alaylı |
kerme: |
Basılmış koyun gübresi |
kerme: |
Sıkıştırılmış koyun tezeği |
kertik: |
Çentik |
kertmek: |
Ağacı çentikleyerek oymak |
kes: |
Otların dövülmesi ile elde edilen saman |
kes: |
Yeşil tarla bitkilerinden öğütülmüş yem |
kesek: |
Katı toprak topağı |
kesek: |
Sıkışmış kuru toprak parçası |
keskenmek: |
Eli ya da bir şeyle vuracak gibi yapmak |
keş: |
Kurutulmuş yoğurt |
ketirme: |
Kaynatılarak ve limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti |
keyveni: |
Yemekçi kadın |
kıbal: |
Benzer |
kılavlamak: |
Tırpan ve bıçak gibi kesici aletleri bilemek |
kıncıfır: |
Burun kıvıran |
kıncıtmak: |
Ezmek, örselemek |
kındıra: |
Sulu yerlerde biten ince uzun yapraklarının kenarları keskin, ucu diken gibi bir çeşit çayır otu |
kıpçınmak: |
Kur yapmak |
kırma (2): |
Hayvanlara yedirilmek üzere değirmende ezdirilmiş her türlü tahıl |
kırma: |
Ot bitmeyen kır, bayır |
kırtlama: |
Şekeri dişiyle keserek çayla içmek |
kısmık: |
Cimri |
kıstalamak: |
Sıkıştırmak, baskı yapmak, bunaltmak |
kıtmir: |
Cimri |
kıvratma: |
Kalın ip |
kıvratmak: |
İpi bükmek |
kilte: |
Kemer tokası |
kinaş: |
Sarışın |
kirkit: |
Halı, kilim gibi şeyleri dokumaya yarayan demir tarak |
kirtik: |
Ufalanmış sabun parçası |
kirtikli: |
Kenarı tırtıklı |
kis: |
Taş, kum, kil ile karışık sert toprak katmanı |
kişifleme: |
Gizlice gözetleme |
kişkişlemek: |
Köpeği saldırması için kışkırtmak |
kizir: |
Köy bekçisi |
kolçak: |
Kola geçirilen kolluk |
kopmak: |
Koşmak |
koşam: |
Avuç |
kölük: |
Boynuzsuz |
kömbe: |
İki sac arasında ya da külde pişirilen mayasız ekmek |
kömçek |
Ot kökü |
kömeli: |
Toplu, birikmiş, yığılmış |
köpümek: |
Yorgan, yatak, şilte gibi şeyleri kalın ve aralıklı sıkıca dikmek |
körcükmek: |
İçine kapanmak, yeteneklerini kaybetmek |
körelmek: |
Bıçak, balta gibi şeylerin ağızları kesmez olmak |
kösgüç: |
Köz karıştırıcı |
kösnü : |
Köstebek |
kösüre: |
Bileme taşı |
kötelemek: |
Bir şeyi kaldırıp atmak, fırlatmak |
kötülenmek: |
Bakımsız kalmak, zayıflamak |
köynek: |
Bir tür fanila |
köynek: |
İçlik, iç çamaşırı üstü |
köztavası: |
Sobadan köz alma küreği |
kubaşık: |
Bir çobanın baktığı, birbirine katılmış birkaç sürü |
kula: |
Gövdesi koyu sarı, kuyruğu ve yelesi siyah at. |
kulun : |
Tay |
kurtlu: |
Kıskanç |
kuruluk: |
Ağıl ve ahırlarda hayvanların altına yayılan kuru gübre |
küfle: |
Tandırda ateşin yanmasını sağlayan hava deliği |
külemek: |
Hayvanı yere yatırmak |
külte: |
Balta ya da keserin çivi çakılan yanı |
kümük: |
Küt burun |
kün: |
Saman tozu |
künkül: |
Kakül, ibik |
künkül: |
Kuşların tepelerindeki sorguç, |
kürük: |
At, eşek yavrusu |
kürün: |
Ağaçtan ya da taştan yapılmış, hayvanların su içmesi için uzun su kabı |
küskü: |
Taş kaldırmada kullanılan basit kaldıraç |
küşüm: |
Kaygı |
küt: |
Kötürüm, yürüyememiş çocuk |
küt: |
Tandıra pişirilmek için yapıştırılan hamurdan düşen parçalar. |
|
|
|
L |
lalık: |
Dilsiz |
leğençe: |
Küçük leğen |
leh: |
Ölünün yerleştirildiği mezardaki bölüm |
loğ: |
Damdaki toprağı sıkıştırmada kullanılan silindir biçimindeki taş |
lölük: |
İçi patetes, kıyma, pancar yaprağından oluşan sac böreği |
|
|
|
M-N |
malamat: |
Sıkıntı, üzüntü, rezillik |
manık: |
Kedi yavrusu |
masak: |
Şakacı |
maşala: |
Ekilmek için ayrılmış toprak parçası, evlek |
mazı: |
Halı tezgahkarında halını sarıldığı ağaçlar |
melefe: |
Yatak ve yorgan çarşafı. |
mengirde: |
Yünden örülmüş hayvan boyun bağı, tasma |
mercik: |
Tavşan yavrusu |
meret: |
Olumsuz şey |
mertek: |
Damın üzerindeki kısa ağaç örtü |
meses: |
Hayvan sürmede kullanılan ucu çivili çiftçi sopası |
mırtat: |
Ters |
mıtırıp: |
Cimri |
mil: |
Misket |
mileves: |
Beceriksiz |
miraketlenmek: |
Nikahlanmak |
miril: |
Bulanık suların dibine çöken çamur, bataklık |
mitil: |
Yatak |
mozzik: |
Küçük genç öküz |
mucur: |
Bir tür tahıl ölçeği |
mustur: |
Suçlu olduğu halde suçsuz görünmeye çalışan, suçunu gizleyen. |
musur: |
Hayvan yemliği |
nan: |
Arpa unundan yapılan ekmek |
narpız: |
Nane |
|
|
|
O-Ö |
ohba: |
Bilgiçlik taslayan |
omaç: |
Kızgın tereyağı üzerine doğranan ekmekle yapılan yemek |
orbuk: |
Doymak bilmeyen |
otluk: |
Kış için kurutulmuş ot yığını. |
ödek: |
Zarar ödentisi |
öğkerlenmek |
Yüreği kabarmak, ağlamak |
öğürcelik: |
Bebek önlüğü |
örk: |
hayvanları zincirle yere bağlayan kazık, |
örtme: |
Evin girişine yapılan önü açık kulübe |
örtü: |
Yatak |
öykünmek: |
Taklit etmek |
|
|
|
P-R |
pağaç: |
Tuzsuz ve mayasız hamurdan pişirilen çörek, poğaça. |
pahıl: |
Cimri |
part: |
Karın |
partal: |
Palavra, yalan |
paşa: |
Büyük kardeş, ağabey |
pavkırmak: |
Ateş birden tutuşmak |
payalanmak: |
Kendini beğenme, övünmek |
paysınmak: |
Önemsemek, dikkate almak |
pernek: |
Birçok kimsenin otlatılmak için bir araya toplanmış hayvanları. |
peş: |
Etek |
peyik: |
Şalvar ve donun üçgen biçimindeki ağı |
pezik: |
Koyu pembe |
pırtı : |
Kumaş |
pıskırmak: |
Aksırmak |
piçekli: |
Havuç |
pinnik : |
Kümes |
pöçük: |
Uç, köşe |
pöçükçü: |
Çoban yamağı |
pöhrek: |
Yeraltında kapalı su yolu, künk |
pöslük: |
Çöplük |
pür: |
Yaprak |
rapata: |
Lavaşı tandıra yapıştırmak için kullanılan, içi ot ya da paçavra dolu, yastık biçiminde araç |
|
|
|
S |
sabındırık: |
Kağnı dingilinin yanmaması için sürülen sabun suyunu konulduğu boynuzdan kap |
saçı: |
Düğün hediyesi |
saçkı: |
Ekmek pişirmek için fırında ve tandırda yakılan iri samanla karıştırılmış davar gübresi. |
sadır: |
Fide |
sahtiyan: |
İşlenmiş deri |
salıkcı: |
Düğün habercisi |
salıkçı: |
Kız evine, düğüncünün geleceğini bildiren adam |
sası: |
Pis kokulu |
seğirtmek: |
Köpeğin saldırması, havlaması |
seklem: |
Yünden dokunmuş çuval |
sergen: |
Tahıl kurutmaya yarayan yer |
serpenek: |
Dam saçağı |
sıkım: |
Avuç içinde sıkılmış miktarda, tutam |
sıncıkmak: |
Sabırsızlanmak |
sıracalı: |
Deli |
sırımak: |
Yorgan, şilte gibi şeyleri iri iri aralıklı dikmek |
sırkıtmak: |
Süzmek |
sırsıl: |
İnatçı, pes etmez |
sıyırgı: |
Kar ve saman temizlemek için yapılmış araç |
sıyrık: |
Edepsiz |
sifli: |
Kirli, pasaklı |
siftimek: |
Kemik üstündeki etleri ayıklamak. |
siğeç: |
Duvarın yıpranmaması için üstüne çekilen taş çit |
siğmek: |
Kedi, köpek gibi hayvanlar işemek |
soharıç: |
Çorba sosu |
sohranmak: |
Söylenmek |
soku: |
Dibek |
sokum: |
Lokma |
soluğan: |
Soluk soluğa, tıknefes |
sormuk: |
Bebeklere tülbent içine tatlı konularak yapılan emzik |
soyka: |
Aksi şey |
sölpük: |
Pörsümüş, gevşek |
sufat: |
Yüz, çehre |
suluk: |
Banyo |
sumsuk: |
Yumruk |
sümüye: |
Görmeden, bilmeden, ezbere |
sürgüç: |
Bulaşık bezi |
süve: |
Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve |
süyüm : |
Bir çeşit uzunluk ölçüsü |
süyüm: |
El ölçüsü, karış, bir parça iplik |
salahana: |
Yaramaz, başıboş, tembel |
|
|
|
Ş |
şebit: |
Yufka |
şeddat: |
Sinirli, şiddet yanlışı |
şelek: |
Sırtta taşınan yük |
şergada: |
Yaramaz, kavgacı |
şevşiri : |
Çapraz, ters |
şevşiri : |
Eğri, çarpık, çapraz, ters |
şıvgın: |
Karla karışık sepken yağış |
şipik: |
Hasta gözdeki çapak |
şire: |
Her çeşit tatlı |
şişek: |
Genç koyun |
şor: |
Söz |
şörük: |
Salya |
|
|
|
T |
talaz: |
Kuvvetli yel |
tama: |
Hani, hani ya |
tap: |
Güç, kuvvet |
tapıklamak: |
Birini beğenerek sırtını sıvazlamak |
tapıl: |
Biçilmiş ekin ot |
tatavı: |
İyi pişmemiş yemek |
tavatır: |
Çok iyi, çok güzel, eşsiz |
tavlı: |
Etlenmiş, olgunlaşmış |
tavlı: |
Semiz, besili |
tavsır: |
Fotoğraf, resim |
taykeş: |
Tekleri birbirine uymayan, tek kalan |
tebelleş olmak: |
Dadanmak, başa bela olmak |
teberik: |
Armağan |
teleme: |
Bir çeşit çocuk oyuncağı, topaç |
telis: |
Keten ya da kendirden yapımış seyrek çuval |
teltel: |
Pişmaniye |
teltik: |
Dolaşık, karışık |
teltik: |
Söylenmesi zor |
temek: |
Saman atılan pencere |
tenetene: |
Dantel |
tengirşek: |
Yün eğirmeye yarayan tahtadann yapılmış alet, iğ |
tepeleme: |
Taşacak şekilde, boş bırakılmaksızın |
tepik: |
Tekme |
tepme: |
Kıldan ya da yünden yapılmış büyük çuval |
terek: |
Tavuk kümeslerindeki tünek. |
terlik: |
Takke, külah |
teşt: |
Büyük leğen |
tevir tevir: |
Çeşit çeşit |
tevzir: |
Laf taşıyan |
tığ: |
Savrulmamış harman yığını |
tığlamak: |
Tepeleme doldurmak |
tırampa: |
Takas, değiş tokuş |
tıstımbıl: |
Karnı iyice doymuş, besili |
tike: |
Kurutulmuş et |
tinko: |
Alıngan, çabuk darılan |
tirendez: |
Titiz, temiz, süslü giyinen |
toht: |
Hayvanların boynuna bağlanan demir halka |
tomas: |
Yağ oranı yüksek yoğurttan yapılan bir çeşit tulum peyniri |
tombalak atmak: |
Takla atmak |
tomus: |
Temmuz ayı |
tomuslan: |
Hamam böceği, kara böcek |
topaç: |
Sıva yapmak için hazırlanmış çamur topağı |
toplayıcı: |
Dilenci |
töllü: |
Ucuz, uygun |
tuluk: |
Tulum deri |
tuman: |
Don, şalvar |
tummak: |
Suya dalmak, suya batmak |
tump: |
Tarla sınırı |
tusmak: |
Saklanmak |
tülü: |
Erkek davar |
|
|
|
U-Ü-V |
uflak: |
Büyük mutfak bıçağı |
uğra: |
Hamurun açılması için kullanılan un |
uğrun: |
Gizli |
umsuluk olmak: |
Bir şeyi elde etmek için çok beklemek |
uşak: |
Erkek çocuk |
ütmek: |
Ateşe tutmak |
varmak: |
Evlenmek |
verep: |
Bayır, eğimli yer |
vesek: |
İpotek, rehin |
vessiz |
Yersiz, ilgisiz, münasebetsiz |
|
|
|
Y |
yağırnı: |
Sırt |
yağlık: |
Başörtüsü |
yarma: |
Dibekte, sokuda dövülmüş buğday |
yarmak: |
Hırsızlık yapmak |
yasanlamak: |
Kestirmek, öngörmek |
yazı: |
Kır |
yeğnik: |
Hafif |
yel: |
Ağrı, sızı, romatizma |
yelpik: |
Ağrı, sızı, romatizma |
yılbırt yılbırt: |
Parıl parıl |
yirik: |
Yırtık |
yoğurt, süt çalmak: |
Mayalamak |
yumuş: |
çocuğa görev verme |
yapma: |
Elle biçim verilen tezek. |
yaymak: |
Otlatmak |
yekinmek: |
Bir eylem yapmaya davranmak. |
|
|
|
Z |
zağlatmak: |
İpin açılması, boşalması |
zağlı: |
güçlü, besili |
zahra: |
Tahıl, zahire |
zavar: |
Hayvanlara yedirilmek için hazırlanan tahıl kırması |
zerin: |
Kılçıksız buğday |
zerze: |
Kapı mandalı |
zevle: |
Öküzün boyunduruktan çıkmaması için, boyunduruğa geçirilmiş eğri demir ya da ağaç |
zıllımak: |
Oyun bozanlık yapmak |
zıpçık: |
Kamıştan yapılmış düdük |
zıpır: |
İri yarı, güçlü |
zırbık: |
Mayısla karışık kaygan çamur |
zibil: |
Çer-çöp, süprüntü, gübre |
ziyaret: |
Yatır |
zoğ: |
Biçildiği yerde duran ot, ekin(1) arka sırt(2) |
zoğlamak: |
Uzunlamasına kesmek |
|
530 Kelime |
|
Hazırlayan: Selami YILDIRIM |